Perşembe, Aralık 27, 2007

İşe yarayan reklam buna denir!

Yoğun bir iş günü daha bitmişti. Eve gitmeden meyhaneye gidip biraz kafa dağıtmak, yanında da belki bir iki kadeh bir şeyler içmek, işten biraz uzaklaşmaktı amacım... Reklamcılığın birinci kuralı 24 saat reklamla yaşamaktır denir ya, meyhane ortamıyla ne kadar uyumludur bilemem ama bir Marketing Türkiye yemeğin yanında iyi gider diye düşündüm.
Geçtim her zamanki masama, açtım dergimi, bir kaç arkadaşı da aradım. Muhabbet süper, mezeler de. Başrolde ise çoban kavurma...
Bir eksiği vardı, kırmızı biber. Garsona ulaşmak o dakikalarda biraz zordu. Usta, patron, kaptan! Seslenişler boşaydı, bizim garson hiç üstüne alınmıyordu. Birden sinirler gerildi, muhabbetin tadı kaçmaya başladı.
“Durun!” dedim. “Bende var biber.”
Marketing Türkiye’nin bu sayısında gördüğüm ilan geldi aklıma birden. Klasik bir fikirdi belki, hani şu çok hırpalananlardan. “Reklamcılık” ve “Mutfak” benzetmesinin yüz bininci versiyonu. “Yemekte yeni tadlar nasıl keşfediliyorsa, bir markanın ihtiyaçları için de yapılan reklam o şekilde hayat bulur”, “bir tutam fikir, bir ölçek yetenek, bir kaşık merak...” gibi tarifler, falan.
Bir imaj ilanının, bir meyhane sofrasında işe yarayacağı kimin aklına gelirdi. Aldım Marketing Türkiye’nin 15 aralık sayısına verdiği reklam ajansları ekini tekrar elime, açtım en kırmızı sayfasını; içinde tuz, nane, şeker, kırmızı biber... Tasarım değil, gerçek paketlerde! Kopardım kırmızı biber paketini. Açmak biraz uğraştırsa da başardım ve serptim o muhteşem kavurmanın üzerine.
Reklam dediğin işte böyle olur. Yemeği de kurtarır, muhabbeti de... Fark yaratanlara teşekkürü bir borç bilirim.

Hiç yorum yok:

Sayfalar