Cuma, Aralık 29, 2006

Herkese iyi yıllar!

Üstünde ne var şekerim?


Uzun bir aradan sonra herkese merhaba. Yoğun geçen birkaç aydan sonra bloga yazma fırsatını bulabildik.

'Üstünde ne var şekerim?'
Radyo spotları, market içi aktivitesi ve outdoor ayağıyla severek çalıştığımız hoş bir iş oldu Eti Şekerim. Özellikle raket uygulamalarının izleyicilerle olan etkileşimi çok etkileyiciydi, keza her gün bir raketin üstündeki cut-out parçalar yok oluyordu. Sanırım yok olmaya da devam edecek:)
Radyo spotları ise kesinlikle çok eğlenceli oldu. İsmail Baki Tuncer'in laz bakkal, fırıncı ve tabi ki Cüneyt Arkın'ı seslendirdiği spotlar özellikle taksicilerin en sevdiği spotlardan biri oldu. Hatta telsizle birbirlerine 'Üstünde ne var şekerim' demeye başlamışlar bile:)
Radyo spotlarını buradan dinleyebilirsiniz.
(Yılbaşından sonra ise internet kampanyasını başlatıyoruz.)
Biraz da bu kampanyaya elini süren ekibi tanıyalım. Klasik bir künyeyle başlayalım:
Yaratıcı Yönetmen: Murat Doğu • Sanat Yönetmeni: Fırat Yıldız • Reklam Yazarı: Murat Doğu • Strateji: Tülin Altınok • Müşteri Direktörü: Birol Özcanlı • Müşteri Temsilcisi: Ayşe Ermert • İllüstrasyon: Metin Akbaş
Reklam spotları:
Seslendiren: İsmail Baki Tuncer • Ses: Melodika

Pazartesi, Kasım 06, 2006

Bir yastıkta...

Alaaddin artık bekar değil... Önce İsmail, ardından Murat, şimdi de Birol. Ajansımızın üç bekar ortağı artık gençliklerine veda edip:) aile babası olma yolunda hızlı ama emin adımlarla yola çıktılar. Hepsi birbirinden eğlenceli ve bol çakırkeyfli düğünlerinin ardından, geçtiğimiz cumartesi Birol'u Kuruçeşme Divan'da Didem ile evlendirdik. Darısı ajansın diğer bekarlarının başına!

Alaaddin'e yeni ekip

Alaaddin’e bir yeni ekip daha katıldı. 1996 yılında Antalya Gün Ajans’da başladığı reklamcılık kariyerine Anka Reklam, Karşıt Nokta ve son olarak da WMCGROUP bünyesinde bulunan WMCCREATIVE’de sanat yönetmeni olarak görev yapan Olcayto Cengiz; Stars, Mass Advertising ve Sportsnet’te sanat yönetmenliği yapan Arzu Timur ve en son Markom/Leo Burnett’te junior sanat yönetmeni olarak çalışan Çiğdem Ekşioğlu Alaaddin’deki görevlerine başladılar.

Cuma, Kasım 03, 2006

Alaaddin'in cini İstanbul trafiğini çözebilir mi?

İstanbul’un trafiği eşi benzeri görülmemiş bir şekilde karmaşıklaşıyor, gittikçe çok bilinmeyenli bir denklem halini alıyor. Metro tamamlanınca, yol genişleyince, üst yol, alt yol yapılınca, yeni kavşak açılınca, vs. olunca rahatlayacak derken yıllar geçti ama ben henüz bir rahatlamaya tanık olmuş değilim. Merak ediyorum bir İstanbullu’nun trafikte harcadığı zaman hayatının yüzde kaçı? Sadece bir noktadan diğer bir noktaya ulaşmak için bunca zaman ve efor harcamak ve bunu her gün rutin bir şekilde tekrar etmek… Sanırım İstanbul’u sevmenin, burada yaşamaktan vazgeçememenin bedeli bu! Bu sorunu çözebilecek biri olduğunu sanmıyorum, sil baştan yapıp şehrin bütün altyapısının değişmesi gerek kanımca.
Ya da hep birlikte dua edelim, belki günün birinde bir sihirli lamba çıkar karşımıza ve cin sorar: “Varsa üç beş dileğiniz gerçekleştirelim!” diye.
Eh belki dileklerden biri de İstanbul’da bir daha asla trafik sıkışmasın olur!

Cuma, Eylül 08, 2006

yolda güneş yükseliyordu...


yolda güneş yükselecek, güneye giderken; marmaris'te koyların arasında yeşillikler oynaşacak... balıklar dökülecek pul pul ellerimize, sabahın ilk ışıkları tenimizin içinden geçecek... yeşil olacağız maslak'ın grisine inat, mavi olacağız ve biraz yanıp esmer olacağız:)

yaratıcı yönetmenlerimizin doğu kanadı, doğunun bütün bilgeliğini ve sakinliğini üstünde taşıyan, çok sevgili murat doğu'nun düğünü için şirketçe bu akşam marmaris'e gidiyoruz... murat'ı seviyoruz, marmaris'i seviyoruz, çok seviyoruz, gerçekten...

not: pazartesi dönmezsek boşuna gazetelere kayıp ilanı vermeyin, muhtemelen mavi ile yeşilin tonları, balıkların pulları, bulutların beyazlığı içinde kaybolmuşuzdur:)

Cuma, Eylül 01, 2006

Arıyoruz...

Biz tatile çıkamadık ama...


Deniz ve mehtap sordular bizi, gelemedik... Bizim de istediğimiz biraz deniz, biraz uykuydu, alamadık... Tam hayıflanırken imdadımıza yine sevgili Digiturk yetişti:) Tatile gidemiyorsak, gidenlerin mutlu olmasını sağlayabilirdik...

Tatile giderken Digiturk'ünüzü yanınıza almanıza gerek kalmadı artık; ama siz siz olun en az 30 korumalı bir güneş yağı atıverin çantanıza. Hayır biz gidebilenlerin yalancısıyız; böyle kıpkırmızı oturuyorlar karşımızda, kıs kıs gülüyoruz...

- Nasıl gülüyoruz abi?

- Kıs kıs...

- Pıs pıs olmasın o?

- Psttt çekil başımdan, iş yapıyorum!

- Küs küs o zaman abi...

Portakalı soyduk


Sinemayı gerçekten çok seviyoruz. Bu yüzden Digiturk bizden 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali için bir sponsorluk ilanı istediğinde çok sevindik, hatta diyebilirim ki biz iki atlı o gün çocuklar gibi şendik.

Süremiz kısıtlıydı ama hayatımız boyunca zaten sinema ile yoğrulmamış mıydık? Lumiere Kardeşler'den Fritz Lang'a, Billy Wilder'dan Oliver Stone'a şöyle bir hatırladık bildiklerimizi. Antalya Film Festivali'nin bize hatırlattığı buydu işte, gerçek sinema, saf sinema buydu.

Ana ilanımız ortaya böyle çıktı. Hızımızı alamadık, bir de jüri ve seçim kıstasları ile ilgili bir ilan yaptık sonra; onu da jürinin kapanacağı odanın duvarlarına asmak için Digiturk'ten anlayış bekliyoruz:)

Merak edenler, blogumuzu takip etmeye devam etsinler. Sinema ile reklam bu sayfalarda daha çok buluşacak...

Cuma, Ağustos 18, 2006

Alaaddin İşletim Sistemi

Reklam yönetimi bir sistemdir. Bu sistemin merkezinde de reklamveren ve markaların ihtiyaçları yatar. Bugün global markaların yanında, onlar kadar büyük düşünen yerel markaların sayısı da sürekli artmakta. Mass marketing her zamanki gibi önemini korurken direct marketing ve sales promotion'un gücü de gittikçe artıyor; internetin yanında alternatif mecralar da hızla çeşitleniyor. Yalnızca tüketici davranışları hakkında düşünmek yerine “etkinlik” hakkında kafa yormak gerekiyor. Ve en önemlisi, “tek başına yeni iş fikirleri içermeyen yaratıcılık” yetmiyor.

Markaların değerini yükseltmek, satışlarını ve karlılığını artırmak için birbiriyle iç içe işleyen, birbirinden/birbirini besleyen bir iletişim sistemi oluşturmak gerekir. İşte bu gereklilikler bizi alternatif davranan entegre bir yapı kurmaya yöneltti.

Markanın hemen hemen tüm iletişim ihtiyaçlarını çözmeye odaklanmış tek bir yapı... Basite indirgenmiş hızlı ve iç içe bir koordinasyon... Satış odaklı yaratıcı çalışma... Daha fazla beyinden oluşan bir havuzdaki reklam/satış deneyimlerinin sinerjisinden yararlanma... Daha iyi bir çalışma ortamı...

Stratejik planlama, müşteri ilişkileri, yaratıcı grup, stratejik medya planlama ve satınalma, dijital medya, prodüksiyon ve halkla ilişkiler departmanları... İşte bizim iletişime bakışımızı hayata geçiren entegre Alaaddin İşletim Sistemi... Siz de sisteminize yükleyin, tıkır tıkır çalıştırın.

Salı, Ağustos 08, 2006

şenlendir bizi hüsnü


zordur uzun reklam geceleri ajanslarda ama bir o kadar da keyiflidir be ya, varsa bir şenlendirenin elinin altında... turgut uyar okumuşsundur biraz yazmaya başlamadan önce ve uyar'dan sonra uymaz, ne yazsan nafile... bir fasıl coşkusu dolar içine; yatsan kalksan sabah olsa ve sonra ondan iki tane daha olsa... ne derseniz deyin paylaşmaktır en güzeli, bu yüzden severiz işimizi... eminim ki müşterilerimiz kalsa bizimle bir gece ve görse dünyanın en güzel sabahlarından birini, çok daha kolay kabul edilir işlerimiz... ama edilmese de çalışırız yine varsa bir şenlendiricimiz...

gözlerimden uyku akar şimdi, kaçar klavyelerin arasına, bassam da geri gelmez o uyku artık elma+z tuşuna...

Perşembe, Temmuz 27, 2006

Hayatımız mı filme, filmler mi hayatımıza benziyor?


Bu sorunun cevabını bulacak kadar yaşamadık daha; zaten muhtemelen cevap da hayat biterken gözlerin önünden geçtiği söylenen son şeritte...

Ama DIGITURK'ün "tek tuşla, filmleri ister orijinal dilinde ister alt yazı ile izleme teknolojimizi nasıl anlatırız?" sorusuna güzel bir cevap bulduk.

Hakikaten güzel teknoloji; biz mısırlarımızı aldık, Örümcek Adam-2 varmış Moviemax'de, onu izlemeye gidiyoruz. Bekleriz...

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

Bolulu Hasan Usta, Atıf Hoca'nın not defterinde!

Tatlıcılar reklamı keşfetti
Hacı Seyid, Özsüt, Bolulu Hasan Usta, Güllüoğlu, Tatlıcı Tombak, Mado, hatta Saray ve Süt-iş dersem aklınıza ne gelir?

Tatlı değil mi? Aynen öyle. Türkiye’nin "tatlı" düşkünlüğü ve son yıllarda "tatlıcı"lığı farklı bir boyuta taşıdı. Mağaza sayısı 100’lere varan tatlıcı zincirleri ortaya çıktı. Başı çekenler Bolulu Hasan Usta ve Özsüt.

İzmir Kemeraltı’ndaki küçük dükkanlarından Türkiye’ye taşan iki zincir arasındaki rekabet geçen hafta başlayan reklam kampanyaları ile farklı bir boyuta taşındı. "Nedir organize tatlı sektöründeki pazar büyüklüğü ki, reklama başladılar?" diye soruyorsunuz değil mi? Ne yazık ki çoğu sektörde olduğu gibi organize tatlı sektöründe pazar büyüklüğünü bilmek zor.

Tahmin edebiliriz. 2005 yılı reklam yatırımlarına baktığımızda "tatlıcılarda" yaklaşık 500 bin dolarlık bir yatırım görülüyor.

2006’da ise Bolulu Hasan Usta ve Özsüt’ün şu ana kadar yaklaşık bir milyon dolar reklam yatırımına doğru gittiklerini söyleyebiliriz. Demek ki her iki marka bir KOBi için büyüme sınırı olan yıllık 10-15 milyon dolar ciro sınırına gelmişler. Çok ilginç bir gelişme.

Hem Bolulu Hasan Usta’yı hem de Özsüt’ü markalaşma ve zincir olma çabaları için kutlamak istiyorum. Buraya kadar gelmelerindeki en önemli nedeni pazarlamanın üç P’siyle (Ürün, fiyat ve dağıtım) ilgili uygulamaları başarıyla yeri getirmeleri...

Şimdi sıra iletişimde. Bu konuda daha yolun başındalar. Yapacakları çok iş var. Doğru iletişimi yaparlarsa büyürler yoksa yerlerinde sayarlar. Şu anda ikisi de kısıtlı bütçeyle daha çok "markaya maruz bırakma (exposure)" etkisi yaratmaya çalışıyorlar.

Bolulu Hasan Usta’nın reklamında dikkatimi çeken bir noktaya değinmek istiyorum.

Yukarıda da yazdığım üzere Bolulu Hasan Usta "Bolu'dan" değil İzmir'den doğan bir marka. "Bolu"ya özgü "lezzet" çağrışımından yararlanıyor. Sadece "Süt tatlılarına" odaklanıyor. Reklamında oynayan yaşlı oyuncu da "Bolulu Hasan Usta"nın İzmirli gerçek sahibi değil sadece oyuncu. Yaşlı kişiyle "Hasan Usta"ya "yıllanmışlık" algısı kazandırılıyor.

Düşünüyorum da Türkiye’de böyle ürün konumlandırma dahileri varken Türkiye niye doğru dürüst dünya markası çıkaramıyor!

Ali Atıf Bir, Hürriyet

Pazartesi, Temmuz 03, 2006

Gel Keyf'im Geeel...


Yaptığımız en keyifli çalışma, Türkiye'nin en ünlü popstarı ile birarada geçen tam bir hafta. Yakışıklı, güleryüzlü, esprili ve genç kızların sevgilisi Ali Turca Alaaddin'e de uğradı. Biz de ona olan sevgimizi ve hayranlığımızı göstermek için kendisine bir internet sitesi hazırladık. Size de yakından tanımanızı öneririz.

www.aliturca.com

Markanız için sihir avındayız.

Alice: Hangi yoldan gitmeliyim?
Cheshire kedisi: Nereye gitmek istiyorsun?
Alice: Bilmiyorum...
Cheshire kedisi: O zaman hangi yoldan gittiğinin ne önemi var!

‘Alice Harikalar Diyarında’ adlı masalda geçen bu diyalog stratejinin temel prensiplerini ne kadar iyi özetliyor. Nereye gideceğini bilmeden seçtiğin yolun hiçbir anlamı yok. İş reklama gelince, marifet, doğru yolu tespit etmekle kalmayıp o yolu sihirli kılmakta.

Sihir Avcıları Devrede...
Alaaddin’li stratejistler olarak, mantık ve yaratıcılığı tek vücutta birleştiren bu özel mesleğin gerektirdiklerinin farkındayız. Her öğreti, markanın geçirdiği evreleri incelemeye davet eder. Dünyadaki farklı reklam ekollerinin strateji tekniklerine bakıldığında ‘temel marka inşa prensip ve ilkelerinin’ ortak yönlerinin de bu noktada kesiştiği nettir. Bu noktalar strateji dünyasının hangi sayfasına giderseniz gidin karşınıza çıkan, artık olmazsa olmaz olarak tanımlanan klasiklerdir.
Nedir bunlar; markanın özüne inmek, köklerini incelemek, karakterini oluşturmak, rekabeti bilmek, tüketiciyi anlamak, tüketici-ürün ilişkisini, motivasyonlarını keşfetmek ve açığa çıkması gereken pek çok cevap! Alaaddin’li stratejistler diğer ekollerde olduğu gibi, markalarının en küçük detayına kadar hakim olmak için bu süreçleri yoğun olarak yaşıyor, temel marka ve konumlama prensiplerini benimsiyor. Ama en önemlisi yeteneği işe bulaştırmak. Alaaddin’li stratejistlerin geliştirdiği ve ‘Sihir Avı’ adını verdiğimiz strateji yöntemimizle sağlamaya çalıştığımız da bu.

(İllüstrasyon: Halime Keskin.)

Cuma, Haziran 30, 2006

iCan'de birincilik Özgür'ün...


Dijital Medya Direktörü'müz, internetteki gururumuz, banner üstadı Özgür Karaçak'a bir ödül de iCan'den geldi. Dün gece Rahmi Koç Müzesi'nde gerçekleştirilen ödül töreninde, Web Reklam Tasarımı dalında birincilik ödülünü kazandı.

Hayatımızın yeni ama vazgeçilmez parçası dijital teknolojiyi en yaratıcı şekilde kullanan ister amatör ister profesyonel olsun herkesin sanat adına eserler sunabildikleri Türkiye'nin dijital platformda yapılan en geniş kapsamlı yarışması olan iCan'e ilk kez katılıp üstüne üstlük birincilik ödülü alan Özgür'ü kutlar, Londra seyahatinde iyi eglenceler dileriz.

Kazanan yaratıcı çalışma için buraya tıklayın.

Salı, Haziran 27, 2006

Bir avuç cennet...


Maslak'ı bilen bilir... İstanbul'un güzide sayfiye beldelerinden olan Maslak; ağaçların arasında, deniz kenarında, yeşilin ve mavinin her rengini görebileceğiniz konumuyla, insanın işine her sabah uçarak gitmesini sağlar... Aman dikkat! Biraz dikkatli uçmazsanız, çevredeki sayısız çirkin gökdelenden birine çarpabilirsiniz! Olsun ne zararı var, gökdelenleri çıkardığınız zaman Maslak, yazı ayrı kışı ayrı bir cennettir!

...

Biz reklamcılar, yoğun iş temposu yüzünden kendi cennetimizi kendimiz yaratmaya mecburuz. Bu yüzden de Maslak denen bu sahte cennette içimizi ferahlatmak, bunaldık mı biraz nefes almak, eh biraz da dostlarımızı ağırlamak için terasımızı yeniledik, çiçekler ile süsledik!

Yani diyoruz ki Alaaddin’in terası açıldı! Etrafınızdaki sahte cennetlerden sıkıldığınız ilk anda bekleriz...

Cuma, Haziran 23, 2006

Ayran içmemek lazım...

Braun için hazırlamakta olduğumuz film prodüksiyonu bitiyor... 2D'lerin 3D'lere karıştığı, günde 18 saatten 3 günün sonunda nihayet birazdan seslendirmeye gireceğiz... Acıktık... Canımız kıymalı börek ve ayran istedi... Böreği yiyelim, ayranı seslendirmeden sonra içelim...

Perşembe, Haziran 01, 2006

Reklamda erotizm hep satar


Her yeni müşteri ajanslarda yeni bir heyecan dalgasi yaratır, ama bu sefer durum biraz daha farklıydı: dalga yerini kasırgaya bıraktı. Brief, Digiturk erotik kuşakları için tuvalet mecrasında yayınlanacak reklamlardı. Hedef kitle tartışmasız erkeklerdi. Ürün kimi arkadaşlarımız için hiç de yabancı değildi:) Dolasıyla ortaya doğru ve güzel bir iş çıktı.

Çarşamba, Mayıs 31, 2006

Alaaddin'de balayı...


Balayımızı geçirmek için Alaaddin'e geldik; tesisleri cok sevdik, mekan sahipleri çok misafirperver... Rakı, sucuk şahane... Balayıları biten diğer çiftlerin birçoğu, civar odalara yerleşmiş. Biz de yerleşeceğimiz odamızı ayırttık bile.

Bir kahvemizi içmeye bekleriz artık :)

Cuma, Mayıs 26, 2006

Tasarımcıdan çok futbolcu...


Ofisimizin sevilen kahramanlarından Cem Abbas’ın bir zamanlar futbol oynadığını biliyorduk, ancak futbol ‘kariyer’ini sadece konuştuğumuz kadar kestirebiliyorduk. Günlerden bir gün ofise gelen ve yukarıda gördüğünüz fotoğrafla gözler önüne serilen bir gerçeği farkettik! Genç Cem, Beşiktaş Futbol Takımının 14 – 16 yaş grubunda 1 yıl topun peşinden koşturmuş, üstelik ardından Türk Hava Yolları’na transfer olmuş! Haberdeki övgüleri hakettiğini sandığımız grafiker arkadaşımız hakkında ufak bir araştırma yaptıktan sonra, bir grafiker olarak basında övgü aldığı hiçbir yazısının olmadığını gördük ve aslında futbolcu olan Cem’in kendine grafiker süsü verdiğini, futbolda daha başarılı olduğunu ortaya çıkarmış olduk. Özünde futbolcu olduğunu kabullenmek istemeyen ve buna rağmen “Kristal Elma’yı değil, Türkiye Kupası’nı hedefliyorum!” diyen Cem, bizden aldığı nahoş tepkiler sonucu sanırız, yıkıldı ama belli etmiyor. Geçtiğimiz hafta bu utançla sürünen Cem, üzüntüsünü “ben ettim siz etmeyin, iyi orta gol getirir!” sözleriyle dile getirdi, getiriyor, getirecek...

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

Alaaddin der ki...

Reklamcılık dünyası için “kurtlar sofrası” derler, güçlü olan, sebat eden ayakta kalır.

Bu sofradan alabildiğini alan, yine de gözü doymayan; biri kalemine, diğeri gözüne güvenen biz iki fikirdaş, farklı yerlerden çıktık yola; boyumuz boyumuza uydu, huyumuz huyumuza. Ürettikçe, yarattıkça fark ettik ki fikirlerimiz de uyuyordu, sonuçlar içimize siniyordu.
Gün geldi, kafa kafaya verdik, dedik ki “yolumuz uzun, niye daha ileriye gitmeyelim?” Yola daha yeni çıkmıştık ki Alaaddin’le karşılaştık:
- Dile benden ne dilersen!
- Daha yaratıcı, daha doyurucu, daha sahiplenebildiğimiz işler yapmak, dedik.

Bir kapı açıldı önümüzde hemen, girdik baktık tereddüt etmeden. Bilmezdik çalışmanın bu kadar keyifli, saatlerinse kifayetsiz olduğunu Alaaddin’e düşmeden önce. Her şey birdenbire oldu, kampanya heyecanı, sunum hazırlıkları, fikirler, ilanlar, senaryolar birdenbire...

Ne CİN fikirler çıkar aklımızdan, elimizden; nasıl daha renklendiririz bu beyaz duvarları, göreceğiz ama...

Kıssadan hisse:
- Yaşasın, artık bizim de cinlerimiz tepemizde!

P.S: Bu bloglar ilk çıktığında işlevlerine dair pek fikir yürütemiyordum, meğerse bu işe yarıyormuş, OH BE:)

Salı, Mayıs 16, 2006

Türkiye Kupası Sahibini Buldu, Alaaddin’de Heyecan Devam Ediyor!


2006 Türkiye Kupası, ardında büyük sevinçler ve üzüntüler bırakarak bitti. Ancak Alaaddin'de heyecan parmak futboluyla devam ediyor. Bu müthiş heyecanı tüm çalışanlar ve patronlar birlikte hissediyor. “Ofis içinde maç heyecanını sürdürmenin büyük mutluluğunu yaşıyoruz” diyen İsmail Bölükbaşı (solda), ajans içinde bu heyecanın süreceğini belirtti.
Günde dört saat parmak futbolu antremanı yapan Burak (sağda), “Her maç yapışımda ilk günkü gibi şapır şapır terliyor, heyecanımdan titriyorum” dedi. Ajans içinde patron-çalışan ilişkisinin bir anda ortadan kalktığı ve herkesin maç heyecanına konsantre olduğu bu heyecanlı müsabakada 3-2’lik skor ile Burak galip geldi. Maçın sonunda Burak, “Günde dört saat parmak antrenmanı yapmanın meyvesini en sonunda aldım!” dedi. Bunu duyan İsmail Bölükbaşı ise, çalışanının artık günde dört saat fazladan mesai yapmasını istedi.

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

Solo direktör



Sanat yönetmenlerimizden Nezih'in Geleneksel Yeditepe Üniversitesi Bahar Şenlikleri çerçevesinde Ataşehir kampüsündeki konserinden görüntüler. Sadece bilgisayar klavyesini değil gitarını da konuşturan Nezih, Post Punk tarzındaki grubu Plug In'le 40 dakika boyunca sahne aldı ve büyük ilgi topladı.

Cuma, Mayıs 05, 2006

Sıradaki sunum...

Dün geceki çalışmamız meyvesini verdi, sunum süper geçti... Fotoğraftaki herkes şimdiden binadan ayrıldı bile... İyi hafta sonları...

Perşembe, Mayıs 04, 2006

O ne ki?

Strateji mi, kreatif mi? Yoksa ikisi birden mi? Peki biri öbüründen önce mi çıkmalı? Aynı anda çıktığı oluyor mu? Strateji, kreatifi satmak yolunda bir "el güçlendirme aleti" mi? Sadece konkurlarda hatırladığımız, çoğu zaman outsource ettiğimiz ya da reklam yazarına "bu kampanyaya bir de strateji yazıver" dediğimiz; işi aldıktan sonra da "boşver şimdi stratejiyi, accaip bir ilan geldi aklıma" diyerek bir kalemde sildiğimiz işe yaramaz, dışarıya hava atmaya yarayan, içeride iplenmeyen bir garip de-part-man mı şu strateji denilen şey?

Bu fotoğraf, bu soruların cevabını, saat 24:00 itibarıyla veriyor. Kolunu gördüğümüz kişi stratejistimiz Tülin... Klavyede art direktörümüz Fırat... Koltukta kreatif direktörümüz Murat... Ve ayakta kontrolör kıvamında duran müşteri ilişkileri direktörümüz bendeniz Birol... Yumurta-tavuk meselesinin cevabı (dikkatinizi çekerim, bir konkur gecesinde değil) bir normal çalışma gecesinde uygulamalı olarak yukarıdaki fotoğrafta... Strateji - kreatif el ele, daha müreffeh kampanyalara...

Salı, Mayıs 02, 2006

Sanat Yönetmeni

En az üç yıl deneyimli Sanat Yönetmeni arıyoruz.

İlgilenenler özgeçmişlerini muratd@alaaddin-tr.com
adresine atabilirler...

Cuma, Nisan 28, 2006

Malabadi Köprüsü


Solda Alaaddin, onun hemen karşısında M.A.R.K.A., altında Biletix, Biletix'in karşısında TBWA Istanbul, onun altında SportsNet, SportsNet'in çaprazında ise Malabadi Restaurant var. İşte, sabah kahvaltısını ve akşam kaldığımızda ise kebabımızı oradan yeriz. Ata Center'ın ortasına kurulmuştur. Kebabı iyidir. Özellikle kuzu şişine bayılırım. Yanında salatasıyla birlikte tabii ki...

Perşembe, Nisan 27, 2006

Brezilya'da reklamcılık bitmiş be abi!


‘Çok memleketler gördüm, senin gibisini görmedim’ dersem inanın yalan olmaz…Vallahi bir efsanenin balonunu da Türk blog tarihinde söndürmek bana kısmet olacak.

Yıllarca biz Brezilya’da reklamcılık söyle gelişmiş, böyle gelişmiş nidalari ile büyüdük. Yok “adamlar bir futbolda, bir de reklamda iyiler” şişirmeleri ile gaza geldik ve sonunda dayanamayıp atlayıp uçağa Brezilya’ya gittik… İşin içinde hem turistik, hem de sektörel bir boyut olduğundan ajanstan izin koparmak da sorun olmadı.

Uçaktan iner inmez bizi dev açıkhava reklamları, raketler, billboardlar vs karşılayacak diye beklerken, ilk golü uçakta dağıtılan ulusal gazetelerdeki ilanların vasatlığı ile yedik.

“Allah Allah” kardeşim biz yanlış yere mi geldik derken, Rio’da kent merkezinde gördüğümüz üç-beş tane billboard ile en azindan biraz rahatladık.

Yine de önyargılı davranmadık, Brezilyalılar reklam kirliliğine karşılar herhalde dedik ve ‘iyi reklam görmek istiyorsan dergilere bakacaksın’ düsturuyla ilk gördüğümüz gazete bayinin yanında aldık soluğu; ne kadar dergi varsa toparladık, 85 real ödeyip otele geldik, açtık televizyonu, açtık dergileri, hayal kırıklığımızı bir kez daha artırdık...


İddaam değil ama tespitim şudur ki: Türkiye’de reklam sektörü, yaratıcılık açısından en azından çok övülen Brezilya’dan iyi durumda… Tamam Brezilyalılar uluslararası reklam yarışmalarında çok ödül alabilirler ama bir hafta boyunca insan koskoca medyada iki Epica’lık reklam görmez mi yav…

Bu kadar öznel yorumdan sonra, bir de rakamsal verilerle tezimi desteklemiş olayım: Brezilya’da 2004 verilerine göre kişi başına düşen reklam yatırımı 25 USD iken, Türkiye’de 19 USD imiş… (bu küçük farkın son iki yılda ortadan kalktığını tahmin ediyorum)

Pazar, Nisan 23, 2006

Nasıl olmalı?

Türkiye'de onlarca, yurtdışında ise yüzlerce reklam, pazarlama ve tasarım içerikli bloglar var. Bunlara genel olarak Ad Weblog ya da Ad Blog deniyor. Bunların en eskisi Adland adındaki bir blog. Geniş içeriği, reklam filmi arşivi ve 1996'dan bu yana girdiği post'ların bulunduğu arşiviyle dopdolu bir site. Adverblog, genelde online pazarlama üzerine yaratıcı işlerin bulunduğu bir site. Adfreak gibi siteler ise genelde pazarlama ve reklam üzerine ciddi yazıların bulunduğu siteler. Türkiye'den ise elma+alt+shift, BiguMigu gibi reklam ve tasarım haberlerinin bulunduğu blog siteleri ve Marketing Post, Farketing ve Adkritik gibi pazarlama blog'larını sayabiliriz. Türkçe yayın yapan bu blog'ların en önemli özelliği, neredeyse her gün güncellenmesi ve yurtdışı ve yurtiçindeki başarılı ve yaratıcı reklam işleri, tasarım haberleri gibi sektöre yönelik yararlı bilgiler girmeleri. Yani sonuç olarak yurtdışında da yurtiçinde de yeteri kadar reklam blog'u mevcut ve sayıları da hızla artıyor.
Konu ajans blog'larına gelince durum biraz değişiyor. TBWA Portekiz blog'unda genellikle kendi ajanslarının ve yurtdışı bağlantılarının yaptıkları işler ve ajans içi gelişmeler ve fotoğraflar yayınlanıyor. WK London'ın blog'una ise ofis görüntüleri, yaptıkları kampanyalar ve geri dönüşler, tatil görüntüleri ve anıları, tasarımcıların çizimleri, ajansa yeni başlayan insanların tanıtımları gibi sıcak ve içten yazılar giriliyor. Ajans ruhunun ne olduğunu tam olarak anlayabiliyorsunuz.
Coudal Partners'ın blogu ise gerçekten dopdolu. Missouri'li Sullivan, Higdon & Sink reklam ajansının blog'u özellikle reklam yazarlarını ilgilendiriyor gibi, adı American Copywriter. Butler, Shine, Stern & Partners'ın blog'u Influx'u da görmenizi tavsiye ederim. Adland'in Battle of the Ad Blogs yarışmasında en iyi ajans blog'u seçildi.
Yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkün. Türkiye'ye bakınca ise örnekleri göremiyordunuz. Bu konuda bir ilki gerçekleştirmek için Ocak 2006'da Alaaddin blog'u açıldı. (Bununla ilgili olarak burada bir yazı yazmıştım.) Ancak şuradaki yorumda da görüldüğü üzere 'içi boş kaldı' bir süre. Son günlerde tekrar güncellendi ve yazılar girilmeye başlandı.
Alaaddin'in blog'u, diğer birçok blog'larda olduğu gibi pazarlama ve reklam dünyasındaki gelişmeleri, yaratıcı uygulamaları ve buna benzer post'ların bulunduğu bir blog olmayacak. Zaten bunlardan yeterince var. Sayıları da artıyor. Burası, ajansın ruhunu, yaptığı işlerini, çalışanlarını, kalemini, kağıdını, bilgisayarını, maket bıçağını, brief çıkışını vs. gösterecek bir yer olacak. Burası ajansın günlüğü olacak, pazarlama ve reklam blog'u değil.

Perşembe, Nisan 20, 2006

3. oldu da...

Ajans içinden ve dışında güzel cümleler duymak gerçekten güzel. Herkese teşekkür ediyorum. Yalnız görüyorum ki yarışmadaki siber işleri yayınlayan yok. O halde ben benim işi görücüye çıkarıyorum. Diğer arkadaşlar da işlerini yollarlar ise seve seve buradan yayınlarım. Ahanda bu iş 3. oldu buyrun bakın, yalnız makinanızın sesi açık olsun...

http://www.alaaddin-tr.com/ozgur/cannes_2006_3.html

Cannes'a gidelim mi?

Cannes 2006 Genç Yaratıcılar Reklam Yarışması tamamlandı. Alaaddin Adworks'ten Özgür Karaçak da yarışmaya katılmış bizden habersiz. İyi de yapmış ki Siber Kategoride 3. olmuş. Aramızda para toplayıp Özgür'ü de Cannes'a gönderelim derim.

Yarışmacılardan “Organ bağışlamak hayat vermektir” mesajını ileten reklam çalışmaları hazırlamaları istendi. Basın dalında DDA ajansından Doruk Kaya ve Seda Aral ve siber kategoride Poligon Interactive’den Sena Balyemez birinciliği elde ettiler ve Cannes’da Türkiye’yi temsil etmeye hak kazandılar.

Basın kategorisinde kazananlar:
DDA ajansından Doruk Kaya ve Seda Aral
Tequila / İstanbul’dan Güldeniz Şeşen ve Ceylan Hirsova
3. Kuşak’tan Ali Algür ve Kaan Beyhan

Siber kategoride kazananlar:
1. Poligon Interactive’den Sena Balyemez
2. Poligon Interactive’den Başak Sipahioglu
3. Alaaddin Adworks’den Özgür Karaçak

Basın kategorisinde dereceye giren çalışmaları görmek için tıklayın.

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Biz konkura giderken...

Saat 23.00'den tüm hızıyla uzaklaşıyor. Fırat'ın kendine gore süper, bana göre insanı intihara sürükleyecek müzik arşivi eşliğinde yarınki konkurun son hazırlıklarını tamamlıyoruz... Sigaraları ucuca ekleyerek içiyor, kahvesi abartılmış nescafe'leri birbiri ardına deviriyoruz... Sunumdan önceki gece; gece yarısı minumum 3'e kadar calıştığımız tum konkurları aldığımızın istatistiğine sahip biri olarak eminim ki: bu konkuru da alacagiz başka yolu yok!.. Aksi takdirde bu mesaji blogtan silmek zorunda kalıcam... E,ee benim de incinmemesi gereken bir karizmam var...

Alaaddin'in yeni markaları...

Son birkaç ay içerisinde ailemize katılan markalar; OKI Printing Solutions, Teknoloji Holding, Malatya Pazarı, Birlik Oyuncak ve Episiva Kozmetik. Aramıza hoş geldiniz.

Bir yokmuş, bir yokmuş...


Türkiye Sakatlar Derneği'nin kampanyası. Dernek, sakatlar için daha insani yaşam koşulları inşa edebilmek için bir kampanya düzenledi. Kampanyaya Turkcell ve Avea destek oldu. Yukarıdaki ilanın art direktörü Fırat Yıldız, yazarı İsmail Bölükbaşı.

Çarşamba, Ocak 25, 2006

Blog

Sanırım bu ilk. İnternette, özellikle Türkiye'de hizmet veren ajansların, (yurtdışında bulunan bazı reklam ajanslarının yaptığı gibi), son yılların (bence) en başarılı fenomeni olan blog konusunda herhangi bir girişimde bulunmadıklarını gördük. Bu, bir eksiklikti. Yurtdışındaki örneklere bakınca da (Coudal, TBWA Portugal, WK London vs.), bunun bir örneğinin neden burada olmadığını düşündük ve kararımızı verdik: Alaaddin, bloglar aleminin bir parçası olacaktı. Bugünden itibaren, burada, her gün gelişecek içeriğiyle Alaaddin, Türkiye'nin ilk reklam ajansı blogunu iftiharla sunar. Çalıştığı kampanyalar, müşterilerle olan söyleşiler, sorunlar, çözümler ve bilumum reklamla ilgili, bir reklam ajansının içeriğiyle ilgili olarak ne varsa bu blogda bulabilirsiniz.
Keyfine varın.

Alaaddin'i Sihirli Kılan 10 Neden

1 - En ayırt edici fark, ürünün kendisindedir. Biz sadece onu saklandığı yerde bulur ve ortaya çıkarırız.

2 - Yaptığımız reklamı televizyon ve gazeteleri süslemek için değil; daha çok malı, daha çok kişiye, daha sık satmak için yaparız.

3 - Bazen brief yetersizdir, bazen bütçeler düşüktür, bazen rekabet serttir; her şeye rağmen bizden beklenen tek şeyin başarı olduğunu bilerek çalışırız.

4 - Samimiyet ve anlamlı bir hedef bizi paradan çok daha fazla motive eder. İş denilen sıkıcı şeyin kaynağında mutluluk üretmek yattığına tüm kalbimizle inanırız.

5 - Ne söyleyeceğimiz kadar nasıl söyleyeceğimizi de önemseriz. Yaratıcılığımızı süslü püslü tasarımlar ve laf oyunları yapmanın ötesinde özgün iş fikirleri geliştirmek için kullanırız.

6 - Ne hedef kitle, ne tüketici, ne izleyici, ne kategori, ne segment, ne de iletişimi eski bilgiler ile yönetemeyiz. Tam da bu yüzden değişimi yönetiriz.

7 - Türkiye’yi asla İstanbul’un küçük bir kesiminden ibaret saymayız. Sahip olduğumuz diplomalarımız kadar; şehir şehir, mahalle mahalle saydığımız bakkallar, semt semt dolaşıp sohbet ettiğimiz tüketicilerden edindiğimiz tecrübelere çok güveniriz.

8 - Aklımızı ve algılarımızı dünyaya kapatmayız. Yenilikleri takip eder, ajansımızı dünya reklamcılığının bir parçası olarak görürüz.

9 - Fikirlerin verimli işbirliğinin olduğu ortamlarda büyüyüp serpildiğine inanırız, yarattığımız her reklamda en az bizim kadar reklamverenlerimizin de payı olmasını isteriz.

10 - Hizmet ilişkisinin tek sağlam temeli karşılıklı güven ve saygıdır. Doğruluk ve dürüstlüğü ajansımızın temeli ve itici gücü olarak kabul ederiz.

Sayfalar